
İnsanın ne kadar önemli ve değerli bir varlık olduğunu
bundan daha iyi anlatabilecek bir şey olabilir mi?
Biz müslüman olarak Hz. Muhammed’e son peygamber;
insanların dünya hayatını düzenleyen İslâm’a,
“Din”in son versiyonu; ona vahyedilen Kur’ân-ı Kerim’e de
kıyamete kadar bütün insanlara hitap eden bir kitap
olarak yürekten inanırız.
Aslında Kur’ân’ın hitabı, -yani “yapın” ya da “yapmayın” diye
koyduğu kurallar- bütün insanlara olduğu halde,
bazı âyetler, özellikle “Yâ eyyühennnâs! = Ey insanlar!”
diye dikkat çeken bir nidâ ünlemiyle başlar.
Dolayısıyla insanların, Kur’ân’a inananların ve özellikle de
inan(a)mayan herkesin, bu âyetleri daha dikkatle incelemesi,
üzerinde daha çok düşünmesi gerekir.
Bu bağlamda Kur’ân’da “Ey insanlar!” diye başlayan
15 âyet bulunmaktadır. 1 âyette hitap, cümle arasındadır.
Bunun yanında 4 âyette Allah, tebliğ görevi yapan elçisinden
ümmete “Ey insanlar!” diye hitap etmesini istemektedir.
2 âyet de tekil olarak “Ey insan!” diye başlar.
Bu hitaplardan anladığımız, inansa da inanmasa da,
öncelikle insan olarak herkese bu tebliğin ulaştırılması
ve insanların da mutlaka bu çağrıya kulak vermesi gerektiğidir.
Çünkü insanla Allah arasında
kimsenin koparamayacağı bir bağ vardır.
O bizim yaratıcımız, bizse onun yarattığı bir varlığız.
Ne kadar inkâr etsek de, karşı çıksak da, yok saysak da,
Allah’la insan arasındaki bu bağlantı kopmaz, kopamaz.
*****
Yaratıcımız tarafından kendisine en iyisinden en kötüsüne kadar
sonsuz bir özgürlükle her şeyi yapabilme kudreti, gücü
ve imkânı verilen insanın, yeryüzündeki tek akıllı varlık olarak
sahip olduğu özellikleri bir bir gözden geçirmesi ve bu bağlamda
bir nefis muhasebesi yapması, yani yaratılışının amacı
ve sorumlulukları açısından kendisini hesaba çekmesi şarttır.
Denizde, karada, havada yaşayan evrendeki milyon çeşit hayvan
ve bitki arasında, “akıl” denen mükemmel bir özelliğe sahip,
kendine özgü bir canlı olarak yaratılmış olmak, sizce de
insan için çok özel bir farklılık taşımıyor mu?
Böyle ayrıcalıklı bir varlık olduğumuz halde,
bize lütfedilen aklımızı ve irademizi kullanmadan,
“özgürlük” adı altında sıradan bir canlı gibi
yaşamaya mı özenmeliyiz, yoksa “insan” gibi yaşamak için,
en azından kendi yapmacık kurallarımız kadar
yaratıcımızın koyduğu kurallara da kulak mı vermeliyiz?
İşte “Ey insanlar!” diye başlayan âyetleri
bu gözle okuyup incelersek, Allah’ın;
yarattığı insanlardan ne istediğini; bir yaratıcı olarak
bunları istemenin de en doğal hakkı olduğunu;
bu emirlere ve kurallara uymanın da hepimizin
en medeni, en çağdaş isteği olan “insan gibi yaşama”yı
daha da güzelleştirip kolaylaştırdığını;
bunun yanında hayatın normal akışına ters gelen
hiçbir yönünün bulunmadığını da açıkça görürüz.
Bu âyetlerde Rabbimiz genel olarak
kendisiyle kul arasındaki ilişkileri anlatmakta, yaratılışımız,
yaratılışla bağlantılı olarak davranışlarımız konusunda
uyarılarda bulunmakta, akıllı bir varlık olarak yarattığı için
bizi aklımızı kullanmaya ve düşünmeye davet etmektedir.
Şunu da ifade etmekte fayda var.
İnanan, daha doğrusu inandığını söyleyen insanların
inançlarına uygun hareket etmemesi elbette büyük eksiklik.
İnanç karşıtı olanlar, genellikle hep bunu öne sürerek
kendilerinin sanki devre dışı kaldığını sanıyorlar.
Oysa Allah'ın hitabı, inanan ve inanmayan bütün insanlaradır.
Bu sebeple "inanmamak" sorumluluktan kaçmaya
veya ilâhî mes'ûliyetten kurtulmaya yetmez.
Nasıl ki bir insanın "ben dünyanın döndüğüne inanmıyorum"
demesi dünyanın durduğu anlamına gelmiyorsa,
bir kişinin "ben Allah'a inanmıyorum" demesi de
O'nun varlığını ortadan kaldırmaz.
Dolayısıyla yaratıcımızın koyduğu emir ve yasaklara
uysak da uymasak da sonuçlarına mutlaka muhatap olacağız
ve hepsinin karşılığını mutlaka alacağız.
Bu bilinçle şimdi öncelikle "Ey insanlar!" diye
başlayan âyetlere, sonra "Ey inananlar" diye başlayan âyetlere,
daha sonra da bütün emir ve yasakları
içeren âyetlere, hep birlikte bir göz atalım,
anlamaya ve uygulamaya çalışalım.
Faydalı olması dileğiyle...