“Ey İnsanlar!
Size Rabbinizden kesin delil olarak
apaçık bir nur olan Kurân’ı indirdik.
Ona sarılanlar doğru yola erişecektir.”
Allah tarafından
“inananlara rahmet” olarak
gönderilen kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in
insanlar için bir
"öğüt” niteliği taşıdığını
bir önceki yazımızda görmüştük.
Kur’ân’ın bu öğütlerine kulak vermek,
ilâhi emirleri hayata geçirip uygulamak,
yasaklanan şeylerden de uzak durmak,
insanların dünyada huzurlu ve mutlu
bir hayat yaşaması için, yaratıcımızın koyduğu
ilâhî kuralların başında gelmektedir.
Ortaçağ’ın karanlıklarından bahseden olayları
hepimiz biliyoruz. Yaklaşık bin yıl süren
bu dönemin ilk yüzyıllarında, İslâm Peygamberi
Hz. Muhammed dünyaya gelmiş ve kutsal kitabımız
Kur’ân-ı Kerim, ilâhî vahiyle kendisine
tebliğ edilmiştir.
“İnsan hakları” diye bir kavramı henüz
kimsenin aklından bile geçirmediği bir dönemde
bizzat Yaratıcımız tarafından, insanların
eşit olduğunun, kimsenin kimseye
üstünlük taslamasının mümkün olmadığının
altının çizilmesi,
“İnsan Hakları Beyannamesi”
niteliğinde özel bir belgedir.
Bir insan olarak bizim nasıl bir hayat sürdürmemiz
gerektiğini, neleri yapar, neleri yapmazsak
dünyada huzurlu ve mutlu bir yaşantımız olacağını,
aynı zamanda Rabbimizin öğütlerine kulak verdiğimiz
için O’nun rızasını kazanıp âhirette de
karşılığını göreceğimizi, Rabbimizden kesin bir delil
ve apaçık bir nur olarak gönderilen
Kur’ân-ı Kerim’den öğreniyoruz.
Aslında
İslâm’ın bütün özü, Yaratıcımız ve
Rabbimiz olan
Allah’a tüm kalbimizle samimi olarak
inanmamızda saklı. O’nun öğütlerine kulak verip
tavsiyelerine uyarak,
“yap” dediklerini yapar,
“yapma” dediklerinden uzak durursak,
O’nun istediği gibi
“iyi bir insan” olmamak için
hiçbir sebep kalmaz.
Gerçi çoğumuz hâlâ
“din” dediğimiz kuralların
bizi iyi bir insan yapma amacından başka
bir gayesi olmadığının farkında değiliz ama,
tam olarak
Allah'ın bizden istediği budur!
Etrafınıza dikkat ederseniz, dünyada
iki tip insan vardır: İyi insan ve kötü insan.
Herkesin iyi olduğu ve çevresine iyi
davrandığı bir ortamı düşünebiliyor musunuz?
Hiçbir olay yaşanmadan, huzur içindeki
insanların oluşturduğu mutlu bir toplum...
Böyle bir ortam nasıl sağlanır? Elbette herkesin
Allah’ın öğütlerine kulak vermesi
ve tavsiyelerine uyması şartıyla... İşte Rabbimiz bize,
kendisinden kesin bir delil olarak bir peygamber
ve bir kitap gönderildiğini haber veriyor.
Bu demek oluyor ki,
Allah’ın emirlerine, peygamberimizin tavsiyelerine
ve Kur’ân’ın hükümlerine tâbi olursak,
hem Rabbimizin istediği gibi bir kul olma
hem de şu dünyada huzurlu, mutlu,
güven içinde bir hayat sürme imkânına
sahip olacağız. Çünkü
dinin birincil amacı,
insanı, insan gibi yaşatmaktır.
*****
Allah diğer varlıklara göre üstün nitelikte
“insan” olarak yarattığı herkese hitaben diyor ki:
EY İNSANLAR !
“Şüphesiz ki
size rabbinizden rehber olarak bir peygamber,
gerçeklerin açık ve net olarak ortaya konduğu,
doğru ile yanlışı birbirinden ayırmayı sağlayan
kesin bir delil
güvenilir bir kanıt ve yol gösterici olan Kur’an
geldi.
Ve o Kur’ân’ı
size, Allah, insan, kâinat ilişkilerini,
ilâhî düzeni açıklayan
apaçık bir nur, hikmet ve hidayet kaynağı,
sizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir ışık olarak
indirdik.
Allah’a hakkıyla inanarak
iman edip bağlananlara,
O’nun elçisi Muhammed’e indirdiği nura, vahyettiği kitabı Kur’ân’a,
emir ve yasakların
a sımsıkı sarılarak himayesine sığına
nlara gelince,
Allah onları, kendisinden olan
bir rahmet ve lütuf deryası
içine
daldıracak ve onları kendine ulaştıran dosdoğru muhkem, güvenli,
mutedil
bir yola, İslâmî hayata
iletecektir.”
( Nisâ sûresi 4 / 174-175 )
NOT :
Koyu renkle yazılan âyet meâli Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı
“Kur’an Yolu” Tefsirinden alınmıştır.
Açık renkle yazılarak kelimelerin ve cümlelerin genişletildiği bölümler,
bizim yorumumuz değil, okuyucunun daha iyi anlayabilmesi ve kavrayabilmesi için
diğer meal yazarlarının eserlerinden derlenen açıklamalardır.
Faydalı olması dileğiyle...