“Ey İnsanlar!
Sizi tek bir özden/cevherden
yaratıp çoğaltan Rabbinize karşı,
itaatsizlikten sakının, saygısızlık etmeyin.
Allah’ın gözetiminde olduğunuzu da unutmayın!"
İnsanların, bir erkekle bir dişiden,
Âdem’le Havvâ’nın nesli olarak
biyolojik eşitlik altında yaratıldığını,
dolayısıyla
kimsenin kimseye
üstünlük taslamasının mümkün olmadığını
Hucurât sûresi 13. âyette görmüştük.
Rabbimiz burada öncelikle herkesin
eşit yaratıldığına, birbirimiz üzerinde hiçbirimizin
kalıtımsal
üstünlüğü bulunmadığına, hepimizin
tek bir
insanlık ailesi mensubu olduğumuza
dikkat çekmiş ve bizi din, dil, ırk, soy, sop,
nesep, cinsiyet gibi farklılıklar gözetmeden
sadece birbirimizle tanışıp iyi geçinmemiz için
çeşitli boylar, sülâleler, kavimler, aşiretler
ve kabileler haline getirdiğini beyan etmişti.
Eğer Allah katındaki derecemiz açısından
bir farklılık merak konusuysa, ırkımızın, rengimizin,
zenginliğimizin, güzelliğimizin, makamımızın,
şöhretimizin, gücümüzün
hiçbir işe yaramayacağını,
İslâm’a göre bunların asla üstünlük ölçüsü
olamayacağını, ancak kulluk şuuruyla her konuda
sorumluluğunun bilincinde olup, sakınılması gereken
şeylerden en çok sakınanların mertebesinin
daha yüksek olabileceğini belirtmişti.
Bir üretici firmanın ürettiği cihazın
verimli kullanılması için nelere dikkat edilmesi
gerektiğini anlattığı gibi, Rabbimiz de yarattığı
kulunun
iyi bir insan olarak hayatını
devam ettirebilmesi için gerekenleri işte bize
böyle bir bir açıklıyor, anlatıyor.
İnsanla Allah arasındaki bağlantı noktası,
yaratılmışlıktır. İnsan kendisini
Allah’ın yarattığı bir kul olarak algılamadıkça,
dini anlaması, Kur’ân’a bağlanması, İslâm’la
kendini özdeşleştirmesi mümkün olamaz.
Bu yüzden önce bu bağlantının
sıkılaştırılmasını istiyor Rabbimiz
ve bunun üzerinde özellikle duruyor.
İşte Nisâ sûresi 1. âyetinin de konusu bu...
Yine
tek bir kaynaktan yaratıldığımızı
hatırlatarak, artık bunu anladığımızı
ve kabul ettiğimizi varsayıp, “Ey İnsanlar!
Sizi tek bir özden/cevherden yaratıp çoğaltan
Rabbinize karşı, sorumluluğunuzun bilincinde olun!”
diye emrediyor.
Dikkat ederseniz bu âyette Allah,
yaratılmamızın dışında,
çoğalmamızı sağlayanın da
kendisi olduğunu haber veriyor ve bizi
sorumluluğumuzun bilincinde olmaya davet ediyor.
Bizi diğer canlılardan farklı yaratan
ve mükemmel bir akıl nimetiyle donatan
yaratıcımıza karşı, elbette
“eşref-i mahlûkat = yaratılanların en şereflisi”
insan olarak sorumluluğumuzun bilincinde olup
ona göre hareket etmeliyiz.
Allah’a karşı olan sorumluluğumuzun başında
elbette takdir edersiniz ki
O’na itaatsizlik etmemek gelir.
Yaratıcı ile insan arasındaki ilişkinin
birebir benzerini dünyada başka bir örnekle
açıklamanın imkânı yok. Dünyada ürettiğimiz
her şey cansız bir cisim. Bu anlamda hiçbir ürünün,
üreticiye karşı bir tavrından söz edemeyiz.
Çünkü cansız cisimlerin böyle bir özelliği yoktur.
İnsan ise canlı ve akıllı bir varlıktır.
“Canlılık” ve
“akıllılık” birbiriyle bağlantılı
iki kavramdır ve modern tıbbın henüz çözemediği
bilinmezlikler arasındadır.
Belki bir robot, bir bilgisayar veya
bir sürücüsüz otomobil örneği konuyu biraz daha
iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Bilindiği gibi
bunlar canlı değildir, ama
işlevleri vardır. Aslında
kendilerine yüklenen bilgiler doğrultusunda
yazılımla verilen komutları yerine getirirler.
Komut dinlemeyen, verilen görevi yapmayan,
yapamayan cihaz işe yaramadığı gibi,
“bozuk” diye nitelendirilip çöpe atılır.
Aklıyla olağanüstü şeyler düşünebilecek ve
meydana getirebilecek, kendisine sunulan
özgürlükle de en iyisinden en kötüsüne kadar
her şeyi yapabilecek niteliğe sahip olan
insanın freni, yaratıcıyla olan bağlantısı, O’na
itaat etmesi, O’nun göstereceği yoldan gitmesidir.
İlginç olan şu ki, insan bütün bu gerçekleri bile bile
frene basmayı unutabiliyor, ihmal edebiliyor
veya
“basmasam bakalım ne olacak?” gibi
garip bir merakın esiri olarak yaratıcısına karşı
isteyerek ya da istemeyerek itaatsizlik edebiliyor.
Allah’ın tavsiyesi, iyi sonuca ulaşmak için
kurallara uyulması... Aksi takdirde bunun
bir bedeli var.
İnsan başıboş bırakılmış değil. Aklını ve iradesini
kullandığı zaman ödüllendirileceği gibi
kullanmadığı zaman da,
maalesef cezasını çekecek.
Sorumluluğumuzun bilincinde olursak,
Allah’a karşı saygısızlık yapmayacağımız gibi,
akrabalık bağlarına da dikkat edeceğiz,
hiçbir kimseye, özellikle de yakınlarımıza
haksızlık etmeyeceğiz, herkesin hakkını koruyacağız.
"Niye koruyalım, korumazsak ne olur?"
Aklımıza hemen böyle bir soru gelebilir.
Genellikle toplumda bunun suçu “şeytan”a atılır.
Evet, belki böyle sorular sormak
şeytanca bir düşünce ama, bunu bize,
düşünmemizi sağlayan
aklımız sorduruyor.
İyilikten kötülüğe, geniş bir yelpazede,
her şeyi yapabilecek özgürlüğe sahibiz ya,
işte irademiz ve vicdanımız, daha doğrusu
temelde yaratıcımıza olan
inancımız ve bağımız
bizi frenlemeli ve aklımızın rotasını
doğru yola çevirmelidir.
Aslında başka kaçış noktamız da yok.
Çünkü Rabbimiz bize, her an gözetimi altında
olduğumuzu da âyetin sonunda haber vermektedir.
Bir araba firması bile araç takip sistemiyle
ürününü kontrol altında tutabiliyorsa,
insan gibi mükemmel bir varlığı yaratan
Allah,
onu gözetim altına alacak bir sistem kuramaz mı?
Üstelik bunu bize
tuzak kurarak yapmıyor,
bizi
açıkça uyararak peşin peşin haber veriyor
ve bizden sorumluluğumuzun bilincinde olup
O’na karşı saygısızlık etmememizi istiyor.
*****
Allah diğer varlıklara göre üstün nitelikte
“insan” olarak yarattığı herkese hitaben diyor ki;
EY İNSANLAR !
“Sizi bir tek nefisten cevherden, tek bir özden,
Hz. Âdem’den tür birliği içinde
yaratan ve ondan da eşini
var edip
yaratarak; ikisinden aynı genetik programla
birçok erkeklerin ve kadınların üremesini sağlayan
ve insanlığı yaygınlaştıran
Rabbinize gönülden bağlanarak,
O’na karşı gelmekten, yasalarını çiğnemekten,
dürüst ve erdemli bir hayat sürerek her çeşit kötülük
ve günah işlemekten sakınıp, O’na sığının.
O’nun emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun,
sorumluluğunuzun bilincinde olun, gönülden bağlanarak
buyruklarına itaat edin,
itaatsizlikten sakının.
Adını anarak, gönülden bağlanarak,
birbirinizden
dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten,
yasalarını çiğnemekten, dürüst ve erdemli bir hayat sürerek
her çeşit kötülük ve günah işlemekten,
O’na
saygısızlık etmek
ten çekinin.
Bu daha çok, dolaylı olarak Allah’ı incitmenin, Allah’ın
sevgisinden yoksun kalmanın vereceği bir endişedir.
Akrabalık bağlarını koruyun,
haklarına riayetsizlikten
de sakının. Unutmayın ki, her an, Allah’ın gözetimi
ve denetimi altındasınız.
Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”
( Nisâ sûresi 4 / 1 )
NOT :
Koyu renkle yazılan âyet meâli Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı
“Kur’an Yolu” Tefsirinden alınmıştır.
Açık renkle yazılarak kelimelerin ve cümlelerin genişletildiği bölümler,
bizim yorumumuz değil, okuyucunun daha iyi anlayabilmesi ve kavrayabilmesi için
diğer meal yazarlarının eserlerinden derlenen açıklamalardır.
Faydalı olması dileğiyle...